Dünyadaki kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır ve eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir. İnsanlar kötü olmak yerine daha çok iyidir ve gerçekte sorun bu değildir. Ancak insanlar bir şeyin farkında değillerdir, şu erdem ya da kusur denilen şeyin; en umut kırıcı kusur, her şeyi bildiğini sanan ve böylece kendine öldürme hakkını tanıyan cehalettir. Katilin ruhu kördür ve insan her tür sağduyudan yoksunsa güzel aşk ve gerçek iyilik diye bir şey olamaz.
1
4 Temmuz 2015 Cumartesi
2 Temmuz 2015 Perşembe
Dostoyevski- Yeraltından Notlar
Yaşamdan koptuk, hepimiz az veya çok, aksıyoruz. Hem öylesine kopmuşuz ki, zaman zaman gerçek ''canlı yaşam''dan tiksiniyoruz, bu yüzden de, bize onu hatırlattıklarında buna dayanamıyoruz. Bunu o kadar ileri götürmüşz ki, gerçek ''canlı yaşam''ı neredeyse bir iş, neredeyse görev sayıyoruz ve hepimiz yaşamın kitaplarda daha güzel olduğuna hemfikiriz. Ayrıca, kimi zaman neden çabalayıp duruyoruz, neyi yüceltiyoruz, neyi arzuluyoruz? Neyi olduğunu kendimiz de bilmiyoruz... Soylu arzularımızın, yerine getirilirlerse bunun bizi daha kötü duruma düşüreceğini biliyoruz. Evet, deneyiniz, söz gelimi daha çok özgürlük verin bize, içimizden bazılarımızın ellerini çözün, çalışma alanımızı genişletin, üzerimizdeki egemenliğinizi kaldırın... İnanın, tekrar tekrar egemenliğiniz altına girmeyi önce bizler isteyeceğiz. Sanırım, böyle dediğim için kızıyorsunuzdur bana, bağırıp çağırmaya, tepinmeye başlıyorsunuz. ''Lütfen yalnızca kendi hesabınıza konuşun!'' diyorsunuz. ''Yeraltındaki kendi zavallı yaşamınızdan söz edin! 'Bizler' demeyin!'' İzin verin baylar evet, ''bizler'' dediğim için kendimi savunacak değilim. Bana gelince, ben hayatımda bu olayı öylesine uç noktaya götürdüm ki, siz onu bunun yarısına kadar götürmeye cesaret edemediniz. Öte yandan, korkaklığınıza da sağduyu dediniz, yalanlarınızla kendinizi avuttunuz. Anlayacağınız belki ben sizlerden daha ''canlı''yım bile. Evet, daha bir dikkatli bakın! Doğrusu, bizler bugün canlılığın nerede bulunduğunu, ne olduğunu nasıl adlandırıldığını bile bilmiyoruz. Elimizden kitaplarımızı alsanız bir anda ne yapacağımızı şaşırır kalırız; ne yapacağımızı, kime sığınacağımızı, neye tutunacağımızı, neyi seveceğimizi, neden nefret edeceğimizi, neye saygı duyacağımızı, neyi aşağılayacağımızı bilemeyiz. İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüz karası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız. Ama yeter artık; ''yeraltından'' daha fazla yazmak istemiyorum.
Albert Camus- Sisifos Söyleni
İşte yine ağaçlar; sertliklerini biliyorum, işte su, duyuyorum. otların ve yıldızların bu kokuları, gece, yüreğin rahata erdiği kimi akşamlar; erginliğini ve güçlerini duyduğum bu dünyayı nasıl yadsıyabilirim? Gene de bu yeryüzünün bütün bilimi beni bu dünyanın benim olduğuna inandırabilecek hiçbir şey vermeyecek. onu bana betimliyorsunuz, bana onu sınıflandırmasını öğretiyorsunuz. yasalarını sayıyorsunuz; ben de bilme susuzluğum içinde bunların doğru olduklarını kabul ediyorum. mekanizmasını tanıtlıyorsunuz, umudum büyüyor. sonunda bu sihirli ve karmakarışık evrenin atoma, atomun da elektrona indirgendiğini öğretiyorsunuz bana. Bütün bunlar güzel, gerisini de anlatmanızı bekliyorum. Ama siz bana elektronların bir çekirdek çevresinde toplandıkları görünmez bir gezegenler takımından söz ediyorsunuz. Bu dünyayı bana bir imgeyle açıklıyorsunuz. O zaman dönüp dolaşıp şiire geldiğinizi anlıyorum; hiçbir zaman bilemeyeceğim. Buna kızmaya zamanım mı var? Şimdiden kuram değiştirdiniz. Böylece bana her şeyi öğretmesi gereken bu bilim varsayımda sona eriyor; bu açıklık eğretilemeye gömülüyor, bu kararsızlık sanat yapıtında eriyip gidiyor. Bunca çabaya ne gerek vardı?
1 Temmuz 2015 Çarşamba
Dostoyevski- Kumarbaz
İlkin. her şey gözüme çok iğrenç göründü.
Oyun masalarına oturmuş, gözlerini para hırsı bürümüş onlarca, belki de yüzlerce insandan söz açmayacağım. Kanımca, en kısa zamanda, çok kazanma hırsında hiç de kötü, aşağılık bir yan yoktur.
Küçük oyun oynayan birisi, bir filozofun yanında: ''Küçük oyun oynadıktan sonra kumarın ne zararı var!'' demiş.
Filozof da: ''Oyunun küçük olması tutkularınızın da küçük olduğunu gösterir.'' demiş.
Etiketler:
alıntı,
dostoyevski,
dünya klasikleri,
edebiyat,
kitap,
kumarbaz,
sayfa
Kaydol:
Yorumlar (Atom)



